18 Eylül 2015 Cuma

KAYNAK, REFERANS BİLGİ; "Başkan olmak ya da olmamak!" (Alıntı)

Başkan olmak ya da olmamak… Nedir bu mesele?

CEMAL TUNÇDEMİR
AMERİKA BÜLTENİ; Türkçe Haber Gazetesi, 31 Ekim 2012
Maaşı güzel, üstelik işe yürüyerek gidebiliyorum” Eski başkanlardan John F. Kennedy işini bu şakayla tarif edermiş soranlara. Kennedy açık sözlü bir başkandı. Yalan konuşamıyordu. George W Bushdoğruyu konuşamıyordu. Obama ise, öyle görünüyor ki bu ikisi arasındaki farkı konuşamıyor. Kennedy, “Başkanlığa seçildikten sonra bizi en fazla şok eden, herşeyin, seçim kampanyası boyunca iddia ettiğimiz derecede kötü olduğunu görmemiz oldu” demişti. Aslında bu söz Obama’nın yaşadıklarını anlatmaya yeter. Öyle bir ekonomi devraldı ki 60 günde saçları ağardı.
1950’lerin müzmin kaybedeni Adlai Stevenson (-ki ayrı bir yazıyla size anlatmayı düşüneceğim kadar ilginç bulduğum bir politikacıdır-), “Bu ülkede, her çocuk başkan olabilir. Ve onların hayat boyunca karşılaşabilecekleri risklerden biridir bu” demiş. Demiş ama tam 4 kez de başkanlık için adaylık mücadelesi vermiş. Stevenson’un başaramadığını başaranHarry Truman belki de bu insani çelişkiye ironi olsun diye, “Yaptığım işi yapanların hiçbiri eğer mizah duyguları gelişkin olmasaydı bu işi yapamazdı” diye anlatır başkanlığı. Sahte gülücüklerden, bitmez tükenmez merasimlerden, hiç tanımadığı insanlara durmadan övgüler dizmekten, hiç tanımadığı insanlar tarafından durmadan övgüler dizilmekten yakındığı onlarca konuşması var Truman’ın. Baba Bush da başkanlıktan ayrıldığının ertesinde gazetecilere, sahte sevgiyle çevrili başkanlığı şöyle anlatmıştı: “Golf oynarken yenilmeye başlayınca anladım başkanlığın bittiğini“.
Politika bu, alışsan bırakamazsın, sen bıraksan o seni bırakmaz. Cumhuriyetçi Senatör George Allen, “Dünyada hiçbir iş Washington’da geçiçi bir iş sahibi olmak kadar kalıcı değil” dermiş. Yaşayan başkanlar da anayasal engelleri, eşleriyle, oğullarıyla ve yakın gelecekte muhtemelen kızlarıyla aşıp yine de ‘Pennsylvania Caddesi‘ndeki manzaralı eve dönmenin yollarını arıyor.
Başkanlardan bahsetmemin sebebi, haberiniz vardır, bir başkanlık seçimi daha yaşıyor olmamız. ABD 18’nci yüzyılda kurulmasına rağmen, 20’nci yüzyıl başına kadar hiçbir başkanı ülke sınırları dışına adım atmamış. 1901 yılında başkanlığa seçilen Theodore Roosevelt, ABD dışına çıkan ilk başkan ama o da Panama’ya gidiyor. Teddy Roosevelt aslında meraklı avcı ruhlu bir başkan. ABD içinde de çok dolaşıyor. Avcılığı seviyor. Tabiatı seviyor. New York Doğal Tarih Müzesi ile platonik ilişkisi de bu sebepten. İlk otomobil süren başkan aynı zamanda. İlk uçağa binen de o…
1’nci Dünya savaşı yıllarındaki başkan Woodrow Wilson, Atlas Okyanusunu geçen ilk ABD başkanı. Okuyan yazan kafa yoran bir başkan. Uzun süre birinci dünya savaşına girmemek için direnmiş, sonra girmesi gerektiğini düşündüğünde ise, bir entelektüele yakışır şekilde “estetik” bir gerekçe bulmuş; “Bütün savaşları bitirecek savaş” demiş. Tarih derslerinde öğretilen Wilson Prensiplerinin sahibi olması boşuna değil. Zaten görevi sırasında doktora derecesi sahibi olan ilk başkan.
Hepsi Wilson gibi değil, okuma yazmayla arası iyi olmayan ABD başkanı da olmuş. Aklınıza hemen o geldi ama değil, bir başkasından söz edecem. Abraham Lincoln, öldürüldüğünde ABD başkan yardımcısı olan Andrew Johnson kendini br anda başkan olarak bulur. Politikaya girmeden önce terzilik yapan Johnson, Beyaz Saray’da karısından okuma yazma ve aritmetik öğrenmiş. Azledilen ilk başkan da o. İcraatları sebebiyle ABD Başkanlık tarihçilerine göre gelmiş geçmiş en kötü Amerikan başkanı. ‘Eğitim şart’ diye söyleneceksiniz şimdi. Tam öyle değil. Johnson’ı “en kötü başkanlık” klasmanında en fazla zorlayan başkanlardan birinin “hem Harvard Üniversitesi hem de Yale Üniversitesi mezunu tek başkan” olması(evet bildiniz ta kendisi), mevzunun diploma olmadığını gösteriyor. 18’nci yüzyılda doğan Thomas Jefferson 6 dil konşuyordu. 21’nci yüzyıla ve ‘küreselleşmeye’ girerken başkan olan Corci tek dili bile iyi konuşamıyordu. Mesele eğitim değil. İnsan isteyecek. Misal, üniversite mezunu olmayan 9 başkanı daha var bu ülkenin ki biri Abraham Lincoln.
Bugüne kadar gelen 43 başkanın tamamı, 7 etnik kökenden, İngiliz, Hollandalı, Alman, İrlandalı, Galli, İskoç ve İsveç kökenli. Obama, ilk ‘ortaya karışık’ olanı. Çekik gözlü Endonezyalı kız kardeşi de var, simsiyah Afrikalı akrabaları da. İrlandalı akrabaları da var Kızılderili akrabaları da… Zengin kudretli politikacı hiçbir akrabası yok. Fakir bir halk çocuğu olarak başkan olabilmesi, gerçekten insanlığın geldiği seviyeyi göstermesi açısından muazzam. Obama’nın, ülkeyi ele alış koşulları olarak en çok benzetildiği Franklin Delanor Roosevelt namı diğer “eF Di aR“, Obama’nın aksine kendinden önce gelen tam 11 başkanla kan bağına sahipmiş. ABD’nin 12 yıl başkanlık yapan tek başkanı olan FDR, aynı zamanda televizyona çıkan ilk ABD başkanıydı da… Beyaz Saray’da kitaplardan daha enteresan şeyler keşfeden Bill Clinton ise televizyonda yüzü kızaran ilk başkan oldu…
Ronald Reagan Hollywood’tan Beyaz Saray’a gelen ilk başkandı. Obama, jimnastiği bırakmazsa Beyaz Saray’dan Hollywood’a giden ilk başkan olacak.
Başkan Yardımcısı ne yapar konuşmuştuk. Peki Başkan ne yapar?
Cevabını, en orijinal başkanlardan biri olan Harry Truman veriyor:
’Başkan, bütün yaptığı, insanlara, zaten yapmaları gereken işi öperek, överek ya da söverek yaptırmak olan bir halkla ilişkiler görevlisidir’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder