22 Mayıs 2012 Salı

Teşkilat-ı Esasiye Kanunu

Teşkilat-ı Esasiye Kanunu

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasının ardından, Kanun-i Esasi’nin yürürlükte olup olmadığı sorununa değinmeksizin, yeni hükümet sisteminin esaslarını belirleyen bir kararı açılışın ertesi günü kabul etti. Bu karar meclis üstünlüğü, devlet başkanlığı müessesinin ihdasına gerek olmadığı, Meclisce seçilecek ve ona karşı sorumlu olacak bir hükümet teşkili, Meclis Başkanı’nın hükümetin de başkanı olması gibi esaslar içeriyordu.
Meclis, yürütme kurulunu oluşturduktan sonra yeni anayasa yapma sürecini başlattı. Bir anayasa tasarısı hazırlandı ve üç aylık hazırlık sürecinin ardından 20 Ocak 1921’deTeşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edildi.
Hazırlanış ve kabul ediliş yöntemi bakımından 1921 Anayası’nın demokratik esaslara pek uygun olduğu söylenemez. Anayasa özel yöntemler ve kabul yeter sayıları gözetilmeden kabul edilmiştir. Zaten özel yetkilere sahip kurucu meclis olarak kurulan TBMM’in tam anlamıyla demokratik-yarışmacı bir ortamda ve demokratik seçimle oluşturulmuş olduğu söylenemez. Ayrıca Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun maddi bakımdan da tam bir anayasa sayılması zordur. Bunu en temel nedeni ise yurttaşların temel haklarını siyasi otoriteye karşı güvence altına alan bir bölümün bulunmaması olarak açıklanabilir.
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu 24 maddelik kısa bir anayasaydı. Böyle olması normal karşılanabilir çünkü anayasa olağanüstü bir dönemin ihtiyaçlarını karşılamak ve geçici olarak ortaya çıkan kısmi iktidar boşluğunu doldurmak üzere hazırlanmıştı. Anayasayı kabul ve ilan eden Meclis’in kendisinin de durumu böyle gördüğü Osmanlı Kanun-i Esasi’sini hala geçerli saydığı anlaşılmaktadır. Nitekim, 1921 Anayasası bir yandan egemenliğin kaynağını millete dayandırmak, yeni bir Türkiye Devleti’nden ve onun ülkesinden söz etmek suretiyle yeni bir devlet ve egemenlik yapısı kurmuş görünürken; öte yandan, bir devlet başkanlığı kurmaması ve genel olarak bir anayasada yer alması gereken husuları içermemesi bakımından Osmanlı anayasal rejimini geçerli saydığı izlenimi vermektedir.
Hükümet sistemiyle ilgili olarak 1921 Anayasası aşağıdaki maddeleri öngörüyordu:
  • Meclis Hükümeti Modeli: Yürütme ve yasama yetkileri TBMM’de toplanmıştı. Ayrı bir hukiki varlık olan yürütme organı yoktu, aksine devlet TBMM tarafından yönetilecekti.  
  • Egemenlik Yapısının Belirlenmesi: Saltanatın kaldırılması (1922) ile egemenliğin ortağı durumunda olan padişah anayasal sistemin dışına çıkartılmış ve devlet sisteminde monarşiden cumhuriyete geçişin ilk adımı atılmıştır.  
  • İcra Vekillerinin Sureti İntihabında Dair Kanun (1922): Bu kanun vekillerin Meclis Başkanı tarafından aday gösterilmeksizin TBMM tarafından ayrı ayrı seçileceğini öngörmekle beraber, Meclis’in bir kişiyi de icra vekilleri heyeti başkanı olarak seçeceğini belirtiyordu. Bu bir anlamda adı konmamış bir “başbakanlık” kurumunun yaratılması demekti.  
  • Cumhuriyet’in ilanına ilişkin kanun (1923): Bu kanun cumhurbaşkanlığı makamı yaratmış, icra vekilleri heyetinin başkanını açıkça başvekil olarak adlandırarak, bakanların onun tarafından aday gösterilmesi ve Meclis’in onayına sunulması yöntemini getirmiştir.
Kaynak: Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset, Mustafa Erdoğan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder